Hamilelik Ve Hayvanlar

Ülkemizde evcil bir hayvanın zor günleri genelde evde alınan bir hamilelik haberi ile başlıyor. Apar topar yapılan bir sahiplendirme çalışması, tutulan kısa süreli bir yas ve çocuk doğduktan sonra sanki tüm bunlar hiç olmamış gibi davranmak şeklinde işliyor bu çark. Bu insan ırkı açısından işleyişi tabii. O güne kadar çocuğunuz gibi ilgilendiğiniz, sizi seven, bağlanan ve kendini yuvasında, güvende hisseden evcil hayvanınız için bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Hayır, bilmiyorsunuz. Bunu belki canla başla hayvanların sağlığıyla, ruhsal durumlarıyla ilgilenen, onlara ihtiyaçları olan sevgiyi verebilmek adına günlerini barınaklarda geçiren gönüllülere sorabilirsiniz. Peki, nedir bu evcil hayvanlarımızın yarattığı düşünülen sağlık riskleri ve bunları yok etmenin veya en azından azaltmanın yolları? Az sonra, Ada Veteriner Polikliniği’nin sahibesi, hem veteriner hekim hem de 16 aylık Bambam Maya’nın yanı sıra Ada’nın ve 3 kedinin (Darko, Vera ve Nokta) annesi olan Özlem Calp ile bu konuda yaptığımız röportajı ve kendisinin çok çarpıcı yorumlarını okuyacaksınız. İşte sorularımız;

A: Pek çok aile hamilelik sürecinden itibaren evcil hayvanlarını süreli veya süresiz olarak evden uzaklaştırmak istiyor. Tıbbi gereklilikler ve riskli gebelikler haricinde evcil hayvanlar bir risk yaratırlar mı? Eğer yaratıyorlarsa bunlar nelerdir? Evcil hayvanlarımızı evlerinden ve kendimizden uzaklaştırmamız onlar üzerinde ne gibi etkiler yaratır?

Ö: Annesi gebe kaldı diye bir evcil hayvanın evinden-yuvasından uzaklaştırılmasını sağlayacak tıbbi gereklilik diye bir şey olamaz bence. Burada kast ettiğim hekim kontrolleri ve koruyucu uygulamaları düzenli olarak yapılan evcil petler elbette, sürüngen vb gibi hayvanları ben evcilden saymıyorum, doğalarına tamamen aykırı şekilde evcil olmaya zorlanan bu hayvancıklar kontrolsüz şekilde üretilip satılmakta, hem insan elinde çok kısa ve mutsuz ömürler sürmekte hem de toplum sağlığını tehdit edebilecek teşhisi güç hastalıklar taşımaktalar. Konumuza dönersek, gebelik bize empoze etmeye çalıştıkları gibi hayattan ekarte olacağımız bir hastalık dönemi değil. Tamam, içimizde bir canlı büyüyor ama bedenimiz zaten bunun için dizayn edilmiş, hatta eski çağlara göre süper konforlu hayatlarımız var. Avlanmak, kaçıp saklanmak zorunda değiliz; evlerimiz sıcacık, her istediğimizde ellerimizi mis gibi sabunlarla yıkayabiliyoruz. Şehir hayatının negatif getirisi, küçük çekirdek aileler haline dönüştük. Bebeklerin kucaktan kucağa büyüdüğü imece aile yapısı kaybolmaya yüz tutmuşken sonsuz sadakatleri ve kabullenişleriyle yanımızda olan evcil hayvanlarımızı hayatımızdan çıkarmaya çalışmaya bir anlam veremiyorum. Bu öneri ister aile büyüğü, ister doktor, ister eş, kim tarafından dile getirilirse getirilsin, birazdan açıklamasını yapacağım çarka dönüşen, temelde hiçbir dayanağı olmayan bir vicdansızlık.

A: Doğum öncesinde, bebek ve evcil hayvanımız arasında sonradan bir sorun yaşanmaması veya sorunların minimuma indirilebilmesi için evcil hayvanlarımıza verebileceğimiz bir eğitim var mıdır? Siz bu zamanı ne şekilde değerlendirmemizi önerirsiniz? Örneğin büyük köpeklerle ilgili en çok sorun birden hamile olan kadının göbeğine yattıkları veya aniden zıpladığında yaşanıyormuş. Evimizde kedi veya köpek varsa hamilelik süresince ne gibi sıkıntılar yaşayabiliriz?

Ö: Düşük tehlikesi olan bir gebenin, 35 kiloluk, kısırlaştırılmamış, temel davranış eğitimi verilmemiş, doğru düzgün dışarı çıkarılmadığı için enerjisini nasıl sarf edeceğini bilemeyen bir köpekle yaşaması tabii ki riskli ama burada konunun temelinde risk hayvanın evde olmasından değil, hayvanı sahiplenen insanların onu bir saksı bitkisi gibi görmelerinden, kendi haline bıraktıkları takdirde her şeyin bir gün yoluna gireceğine inanmalarından kaynaklanıyor. Erginliğe ulaşmış ve işaretlemeye (evin kum kabı dışındaki alanlarına çiş yapma) başlamış bir erkek kedi de doğumdan sonra temizlik anlamında sorun yaratabilir. Böyle bir durumda mutlaka veteriner hekimin yönlendirmesi ile sorunun kaynağı bulunmalı, ona göre gerekli önlemler alınmalıdır. Ülkemizde köpek sevgisi trajikomik şekilde sahilde dolaştırılan, tüyleri akşam güneşinde parlayan Golden Retrieverlar’a özenmekten ileri geliyor ne yazık ki. Bir köpeğin ortalama ömründen ve ihtiyaçlarından zerre haberdar olmayan, o ana kadar hayvanları uzaktan sevmiş (temelde iyi niyetli) insanlar arkadaşının köpeğinin yavrusunu, bilmem kimin bakamadığı köpeğini veya bu çarkın temelini oluşturan pet-shop ve üretim çiftliklerinin sattığı yavruları duruma göre ücretsiz veya tabiri caizse “parayı basıp” sahipleniyor. Kendi uğraşmak istemediği veya vakti olmadığı için çiftliklere gönderip eğitim verdirmeye çalışıyor, ancak o eğitimlerde atılan temeller de evde 24 saat sürdürülemediği için kısa sürede kayboluyor. Sonuçta sahilde dolaşan Golden’ın arkasında en az 2 yıllık bir emek olduğuna uyanıldığında da iş işten geçmiş oluyor. Alın size aile hayatına uyum sağlayamamış, davranış sorunlu, evden uzaklaştırılması gereken, gebelik için riskli köpek. Şunu iyice anlamak gerekiyor, evcil hayvan aslında bir nevi bebek antremanı. Yani neredeyse bir bebeğe bakar gibi emek sarfetmek, sorumluluğunu aldığınız canlının ihtiyaçlarını gidermek için zaman (ve tabii para) harcamak gerekiyor, ve bunu ortalama 10-15 senelik bir ömre yayarak düşünmelisiniz.

A: Hamilelik süresince evcil hayvanlarımızla ilgili, kesinlikle ihmal etmememiz gereken kurallar var mıdır? Mesela hangi aşıların tam olması gerekmektedir?

Ö: Antiparaziter uygulamalar (halk arasında “kist aşısı” diye tabir edilir) hekiminizin önerdiği doğrultuda mutlaka uygulanmalı, atlanmamalı.

A: Özellikle evlerinde kedi besleyen pek çok annenin toksoplazma hakkına endişeleri var. Biz toksoplazma riskini azaltmak veya imkân varsa tamamen korunmak için ne gibi önlemler alabiliriz? Toksoplazma evimizde yaşayan kediden bize ne şekilde bulaşabilir? Sadece kedilerden mi bulaşır yoksa köpeğimden de toksoplazma kapabilir miyim?

Ö: Ben Toxo-negatifim. Yıllardır özellikle sokak kedileriyle inanılmaz içli dışlı olmama rağmen ilginç şekilde hiç almamışım bu protozonu. Gebelik süresince kendi isteğimizle birkaç kez test ettirdik, hepsinde negatifti. 8. ayın başına kadar da aktif çalışmaya devam ettim. Doktorum Herman İşçi ile bu konudaki endişemi paylaştığımda bana şu ana dek dikkat ettiğim şekilde temel hijyen kurallarına dikkat etmemi, her ihtimale karşı evdeki kedilerin kumunu eşimin değiştirmesini önerdi. Köpeklerden de bulaşma mümkün, ancak onlardan bulaşma aktif hastalık tablosu ile değil, mekanik bulaşma şeklinde oluyor, yani enfekte kediden alıp bize öyle bulaştırıyorlar paraziti. Oysa kediler yedikleri et-sakatatlardan alıp birkaç hafta birebir hastalık tablosunu yaşayıp, paraziti sayısal olarak çoğaltarak bulaştırıyorlar. Burada söylemeden geçemeyeceğim şey şu, toksoplazmanın bizim yıllardır evimizde baktığımız kedimizden bulaşma olasılığı, salam-sosis-sucuk-çiğ köfte benzeri et ürünlerinden veya dışarıda yediğimiz iyi yıkanmamış sebzelerden yapılmış bir salatadan alma olasılığımızın yanında neredeyse hiçtir. Artı toksoplazma yumurtası, kedi dışkısını yaptıktan yaklaşık 24 saat sonra aktifleşir. Şüphe halinde evdeki kum kabının sık ve düzenli şekilde temizlenmesi riski minimize edecektir.

A: Kedi ve köpek tüylerinin kist tehlikesi yarattığı doğru mudur?

Ö: O bir halk efsanesi. Kistleri yaratan, E. Granulosus adındaki bir tür tenya aslında. Bu paraziti taşıyan kedi ve köpeklerin dışkısı ile temas etmiş yiyecek maddelerinin tüketilmesi ile bulaşıyor. Peki o parazit taa köpeğin dışkısından bizim yediğimiz elmaya nasıl bulaşıyor? Köpek ve kedilerin tuvalet kâğıdı kullanma alışkanlıkları olmamasından tabii ki. Köpek de, kedi de poposunu yalayarak temizler, parazit ve yumurtaları dışkıyla atılır. Kedi poposunu yalar, sonra hazır temizliğe başlamışken vücudunun kalanını da şöyle bir düzeltir, ağzında kalan mikroskobik parazit yumurtalarını tüylerinin üzerine bulaştırır. Bizler de o kediciği veya köpeği sevdikten sonra ellerimizi yıkamadan tutup bir şeyler atıştırırız, böylece alırız paraziti. Kedi ve köpeklerde basit bir barsak tenyası olan bu parazit ne yazık ki insanlara bulaştığında hayati organlarda kistler oluşturur. Veteriner hekimlerin “Aman ihmal etmeyin!” dediği antiparaziter uygulamalar işte temelde kedi ve köpeklerimizi (dolayısıyla kendimizi) bu parazitten korumak içindir. Antiparaziter uygulamaları düzenli olarak yapılan ev hayvanlarımızı severken “Aman tüyü kist yapar!” diyenlere gönül rahatlığıyla gülüp geçebilirsiniz yani. Hatta sokak hayvanlarından da sevginizi esirgemeyin, her yer su ve sabun dolu, yiyecek tüketmeden önce güzelce yıkayıverin elinizi, zor mu?

A: Kedi ve köpek haricinde kuş, hamster, balık gibi hayvanlar besleyenler için önerileriniz var mı?

Ö: Gebelik ve sonrası için önerebileceğim tek şey şu olur: Eğer evinizde uzun süredir beslediğiniz kuş-hamster vb gibi bir hayvanınız var ise, bence onu tutmanızda bir sakınca yok; ancak bu tür hayvanları ilk defa alıp beslemek için gebelik doğru bir dönem değil, kontrolsüz üretimlerle birtakım teşhisi zor enfeksiyöz hastalıkların taşıyıcısı olabiliyorlar. Sürüngenleri ise dediğim gibi, hiçbir şekilde hiçbir dönemde asla önermiyorum.

A: Sizin hem bir veteriner hekim hem de anne olarak bu konudaki görüşlerinizi alabilir miyiz?

Ö: Bizim 6 yaşında Ada isminde bir Bull Terrier’imiz, en genci 5 yaşında olan 3 tane de kedimiz var. Kızımız Maya ise 16 aylık. Maya neredeyse 2-3 aylık olduğundan beri bizim kontrolümüzde temas halindeler Ada ile, ama bugünkü sağlam diyaloglarının temeli bence katı gıdalara geçiş dönemimizde atıldı. Ada tüm öğünlerde Maya’nın mama sandalyesinin altında, Maya da aklı ermeye başladığından beri benim ona yedirmeye çalıştığım her şeyi Ada’ya yediriyor. Hatta, ilk anlamlı kelimesi Ada oldu. Şimdi yemek zamanları Ada’yı kendi çağırıyor. İlk ayaklandığı dönemlerde Ada’ya elinden ufak tefek ödüller vermesini sağladık, bu da birebir ilişkilerinin gelişmesinde çok faydalı oldu. Şimdi aralarından su sızmıyor. Ada’mız biraz bodos olduğu için Maya nın yürümeye başladığı sıralar yeni yeni sağlamaya başladığı dengesini bozarak onu devirmesi başlarda biraz sorun yarattıysa da, bu antrenmanlar sayesinde Maya küçük bir Bambam’a dönüştü, öyle ufak tefek düşme-kalkmalarda hiç bozuntuya vermemeyi çözdü kendi kendine. Kedilerle ve Ada’yla birlikte evimiz küçük bir jungle idi, Maya ile tamamlandı. Sonuç itibari ile kedi ve köpek aşılarına (aslında antiparaziter uygulamalarına) dikkat edildigi sürece bebek-çocuk gelişiminde hem fiziksel hem psikolojik olarak pek çok artı sunuyor bence… Ancak; tüm bu artıları düşünerek evcil hayvan edinmeyi düşünenlere de söyleyecek bir çift sözüm var: Ortalama ömrü 10-15 yıl olan bu canlıları sahiplenirken çok iyi düşünmek gerekiyor. Aldığınız sadece bir kedi-köpek değil, ailenizin bir bireyi olacak. Çocuğunuz sıkıldığında/sıkıldığınızda bir kenara atılabilecek tüylü bir oyuncak değil, bir nevi kardeş. 15 yıl boyunca akşam gitmek isteyeceğiniz sinemadan tutun da otel yaz tatillerine, her türlü planınızı çocuğunuzla birlikte aynı zamanda evcil hayvanınıza göre ayarlamak zorunda kalacaksınız. Artı işin maddi yönünden detaylı bahsetmiyorum bile. Türkiye’de evcil hayvanlar için bir sigorta sistemi yok ve veteriner hizmetleri hiç de ucuz sayılmaz. Çok değişken bir hayatınız varsa, pet beslemeye elverişli olmayan bir sitede/apartman dairesinde yaşıyorsanız veya İngiltere, Avustralya vb gibi ada ülkelerinden birine taşınma olasılığınız varsa, hiç bulaşmayın evcil hayvanlara. Bu işi oyun gibi gören, yeterince ciddiye almayan insanlar yüzünden barınaklar ağzına kadar dolu; cins, kırma binlerce hayvan sefalet içerisinde yaşam savaşı veriyor… İstatistikler gösteriyor ki, ilk sahibi tarafından çeşitli sebeplerle bakılamayıp “çok sevileceği (!)” başka bir aileye yuvalandırılan petlerin pek azı hariç büyük kısmı terk edilmeye bağlı olarak geliştirdikleri çeşitli davranışsal problemler sebebiyle tekrar sahiplendirilmeye çalışılıyor. Sonuçta % 70-80’i kendilerini barınakta, 150 kedili bir teyzenin çiş kokan evinde veya sokakta-ormanda, salgın hastalıktan, bakımsızlıktan veya açlıktan ölmek üzere buluyor. Siz, “Çok sevileceği bir eve sahiplendirdim” diye vicdanınız rahat uyurken, yavruluk dönemini el bebek gül bebek geçirmiş olan o hayvancık, birkaç yıl içerisinde barınaklarda çekilen fotoğraflarda yerini alıyor ruhunuz bile duymadan. Hayatı boyunca ilk sahipleriyle kontakt halinde kalan ve iyi bakım gören şanslı bir azınlık var tabii ama adı üzerinde, “azınlık”… Bir veteriner hekimin kaleminden çıkmış böyle cesaret kırıcı bir yazıyı okumak bazılarınızı şaşırtmış olabilir ama inanın o kadar bıktım ki o hayvancıkların yaşadığı trajedilere şahit olmaktan, kazandırmayın bana üç kuruş ama oynamayın o hayatlarla ne olur noktasındayım artık. Anne yüreği hassastır. Yavrusuna her şeyin en iyisini vermek ister. Biraz da onun için paylaştım bunları sizlerle. Sahiplenmeyi düşündüğünüz o canlının da bir annenin yavrusu olduğunu unutmayın. Kendi yavrunuzun hayatını renklendirmeye çalışırken bir başka yavrunun hayatını karartmayın. Bir canlının daha sorumluluğunu almaya hazır mısınız? İyi düşünün…
Hamilelik Ve Hayvanlar
SOSYAL MEDYA
ADA VETERİNER POLİKLİNİĞİ Levent Mah. Sülün Sk. No:14 1. Levent - Beşiktaş / İstanbul Tel : 0212 324 67 32 Tel : 0212 324 67 33 Gsm: 0530 403 55 05 E-posta: [email protected] Web: www.adaveteriner.com 7/24 hizmetinizdeyiz
Bu site Neta Website altyapısı ile hazırlanmıştır.
Daha iyi hizmet sunabilmek için web sitemizde çerezler kullanılmaktadır. Web sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş sayılırsınız.
WhatsApp Destek